Mazars Denge CEO/SUSTAINABILITY AMBASSADOR

Zaman

Genel, Yazılarım - Dr. İzel Levi Coşkun - Ocak 7, 2010

Herkes işlerini yetiştirememekten yakınıyor. Halbuki teknoloji diğer işlerimize ayırdığımız zamanı kısalttığına göre birçok şey için daha fazla zaman ayırabilmemiz gerekmez miydi?

There is more to life than increasing its speed. (Hayatta, hızını arttırmaktan daha fazlası var)
Mahatma Gandhi (1869 – 1948)

Ben küçükken Florya’ya, Yakacık’a, Belgrad Ormanları’na, pikniğe gitmek bir olaydı. Sabah erkenden hazırlıklara başlardık. Sandviçler yapılırdı. Gelecek diğer aileler en az bir gün önceden aranır belli bir saatte yol güzergahı üzerinde randevu verilirdi. Herkes randevusuna sadık kalırdı. Sabah en geç 11’de yola çıkılırdı ki saat 12:30 gibi varış noktasına ulaşılsın. Kimse kimseyi yoldan arayıp son dakikada “ben şu kadar gecikeceğim” ya da “iptal ediyorum” diyemezdi. Cep telefonu yoktu ki…

Ben küçükken teleks diye bir makine vardı. Herhalde günümüzdeki email mesajlarının yerini teleksten gönderilen mesajlar tutuyordu. Dikiş makinesi, elektrikli daktilo ile tarayıcı arası bir ses çıkarırdı. Her gelen mesaj için makine ince bir şerit kağıda noktalar delerdi. Ben o zamanlar bu noktaların ne anlama geldiğini pek çözemezdim. Meğersem makine bu noktaları okuyup gelen mesajı düz yazı halinde kâğıda basıyormuş. Ne iş ama…

Örnekleri çoğaltmak mümkün… Artık her şeyi daha hızlı yapabiliyoruz. Teknoloji işlerimizi kolaylaştırıyor, mesafeleri kısaltıyor, birçok iş için harcanan zamanı azaltıyor. Ama etrafıma baktığımda çok az kişi bu kısalan zamandan memnun. Herkes işlerini yetiştirememekten ve zamanının yetersizliğinden yakınıyor. Kimi kendine, kimi ailesine, kimi de işlerine yeterince zaman ayıramamaktan şikayetçi. Halbuki diğer işlerimize ayırdığımız zaman kısaldığına göre birçok şey için daha fazla zaman ayırabilmemiz gerekirdi. Peki sorun nerede?

David Ricardo metanın değerinin o metanın üretimi için harcanan emek zamanına eşit olduğunu söylemiş. Karl Marks ise katma değer kavramını koymuş ortaya. Dolaşım zamanı ise sermayenin dolaşımından yola çıkarak aslında o metanın üretimi ya da bizim o metaya ulaşmamıza kadar aldığı yol olarak kabul ediliyor.

Size yukarıda bahsettiğim örnekler hep dolaşım zamanı ile ilgili… Dolaşım zamanının teknoloji ilerledikçe kısaldığını ileri sürmek pek de yanlış olmaz herhalde…

23 Aralık 2009 itibarı ile 293 gündür tutuklu olan Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay’ın aynı gün basılmış olan “Zaman” ile ilgili yazısından bir alıntı ile devam etmek istiyorum.

“Düşünün ki, her sabah hesabınıza 86.400 birim kredi veren bir bankanız var. Ama bir günden ötekine hiç bakiye devretmiyor. Tutarı ne olursa olsun, kullanmadığınız bakiye miktarı her akşam iptal ediliyor. Böyle bir durumda ne yapardınız? Tabi ki son kuruşuna kadar çekerdiniz. Aslında hepimizin böyle bir bankası var. Zaman. Her sabah iyi şeylere yatırım yapmadığınız kısmını silip hesabınıza zarar kaydediyor. Hiç devretmiyor. Kredi miktarından bir kuruş fazla kullandırmıyor. Her gün banka size yeni bir hesap açıyor. Her akşam günün bakiyesini yakıyor. Eğer günlük depozitonuzu kullanmadıysanız, bu zarar sizindir. Geriye dönüş yok. Yarından avans çekmek yok. Bugünü bugünkü depozitonuzu yaşamalısınız. Ona yatırım yapın ki, size sağlık, mutluluk ve başarı olarak geri dönsün”

İster Marks’ın katma değer ve üretim zamanının verimliliği üzerinden gidin ister Mustafa Balbay’ın saniye ile ölçmesinden yola çıkın tüm evrenin ortak bir paydasıdır zaman. Ama zamanı yaşamla özdeşleştirebilmek, yani zamanın içinde yaşadığını fark edebilmek ise ayrı bir iş… Zamanı değerli kılan o anda yaşadığını, yarattığını, ürettiğini, bir şeyi severek yaptığını hissettiğimiz, hissettirebildiğimiz anlar. Bu anların üzerimizdeki katma değerini ölçmek bildiğimiz iktisat teorileri ile mümkün müdür acaba?

Dolaşım hızı ne kadar yüksek olursa olsun, geriye dönüp baktığımızda kasadan harcadıklarımız arasında hatırımızda kalanlar gerçekten katma değer sahibi olanlardır.

Tekrar başa dönüp katma değer yaratma açısından zamansızlık konusuna geri dönmek istiyorum. Evden işe, işten eve ne kadar zamanda gidiyorsunuz? Geçirdiğiniz bu zamanı değerli kılabilme, o süre içinde kendinize ya da çevrenize katma değer yaratabilme imkânınız var mı? Özellikle kendi aracınızı kullanıyorsanız her gün kasadan ne kadar büyük bir tutarı boşa harcadığınızı farkında mısınız?

İnternet birçok şeyi büyük bir hızda gerçekleştirebildiğimiz bir ortam. Örneğin bir araştırmayı çok daha kolay ve hızlı bir şekilde gerçekleştirebiliyor, ya da herhangi bir bilgiye oturduğumuz yerden çok daha hızlı ulaşabiliyoruz. Peki internet üzerinden yüksek “dolaşım hızı ile” herhangi bir araştırma yaparken, “şu siteye de bir göz atayım, bakalım hava durumu nasıl olacakmış, şu arkadaşım online 5 dakika onunla görüşeyim, aaa mailim gelmiş şuna bir cevap vereyim” derken zamanımız nasıl geçiyor? İşimiz bitiyor, geriye zamanımız kalıyor mu? Daha da önemlisi tüm bunları yaparken yaşadığımızı hissedebiliyor muyuz?

Trafikte sıkışmışken, cep telefonu sayesinde günde 40-50 görüşme yapabiliyorken, AVM’lerde gezerken asıl alacağımızı unutup başka bin çeşit ürün arasında dolaşırken, posta kutumuzda gerekli gereksiz 1000 tane mail ile boğuşurken, televizyon kanallarını saatlerce zaplarken, ne kadar yaşayabiliyoruz? 1 hafta evvel aynı saatte ne yaptığını hatırlayabileniniz var mı? Aramızda her yaşına ait en az birer anısını anlatabilenimiz var mı? Geçen her gün içinde işte ben bu anı yakaladım, yaşadığımı hissediyorum, diyebildiğimiz kaç örnek var?

Umutla yeni bir yıla merhaba derken amacım bu sorularla canınızı sıkmak değil. Sadece harcarken belki de epey hoyratça davrandığımız zamanımızın sanki yaşayacak 1 milyon yılımız varmışçasına kullanılmamasını diliyorum.

Email: icoskun@mazarsdenge.com.tr
Website: www.mazarsdenge.com.tr

* Bu makale İş’te İnsan’da yayınlanmıştır.

Bu yazıyı paylaş

Yorum yok

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Instagram

No images found!
Try some other hashtag or username