1957 yılında yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu Almanya’daki Nazi zulmünden kaçarak ülkemize sığınan Prof. Ernst Hirsch tarafından hazırlanmıştı. Yeni Türk Ticaret Kanunu ise yaklaşık 50 yıl sonra zamanında onun asistanlığını yapmış olan Prof. Ünal Tekinalp ve ekibi tarafından 5 yıllık bir çalışma sonucunda hazırlandı. Uzun bir süre meclis kapılarında bekleyen kanun nihayet 14 Şubat 2011 de Resmi Gazete’de, birçok maddesinin yürürlük tarihi, hepimizin bildiği gibi 1 Temmuz 2012 olmak üzere yayınlandı.
Bir reform niteliği taşıyan 1535 maddelik bu kanun Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra birçok tartışma başladı. Bu tartışma konularının başında gelen hususlar, web sitesi zorunluluğu ve sitede ifşa edilecek bilgiler, şirketlerin yönetim kurulunda yapılacak yenilikler, ortakların şirketlerden borç almasının yasaklanması, adli para ve hapis cezaları, bağımsız denetim mecburiyeti, muhasebe kayıtlarında TFRS’na (Türkiye Finansal Raporlama Standartları) geçiş, resmi evraklardaki bildirimler, tek kişilik anonim ve limited şirketler, tek kişilik yönetim kurulları, elektronik yolla yapılacak genel kurul ve yönetim kurulu toplantılarına yönelik düzenlemeler, işlem denetçiliği, şirketler topluluğu kavramı gibi konulardı.
Tabi yukarıda sadece birkaç basit örnek verdiğim konular ve diğer yenilikler tüm iş dünyasının hayatını kökten değiştirecek niteliklere sahiptir.
Aradan bir süre geçtikten sonra özellikle TFRS konusunda biraz geç başlanmış olsa da hummalı bir eğitim çalışmasına girişildi. Birçok anonim şirket ise statülerinde oluşacak değişikliklere yönelik hazırlıklara başladı. Büyükçe bir grup ise bekle gör stratejisini tercih etti. Bunların içinde kanunun tekrar ertelenmesini destekleyenler de oldu.
Ancak asıl beklenti ikincil düzenlemeler ile kanunların uygulamalarını belirleyecek açıklamalara yönelikti. Fakat ne yazık ki 1,5 yıla yakın bir süre bu beklenti havada kaldı. 2012 martının sonlarına doğru ise kanuna karşı ağır eleştiriler başladı. Türkiye buna hazır değil, biz bunun altından kalkamayız, nasıl olacak bu iş, ertelenmesi lazım şeklinde görüşler ortaya çıktı. Zamanında Prof. Hirsch’in Prof. Tekinalp’e dediği gibi “zaman ölçerler” devreye girmişti. Zaman ölçerler Türkiye’de bazı uygulamaların zamanının gelip gelmediğine herkes adına karar veren bir takım kişilerdir. Demek ki bazı konular ile ilgili daha Türkiye yeniliklere hazır değildi ve bu doğrultuda bazı maddelerin kaldırılması ya da esnetilmesi gerekiyordu. Bu doğrultuda 2 hafta önce kanunda yapılacak değişiklikler ile ilgili bir taslak çalışması meclise sunuldu.
Taslakta öngörülen değişikliklere girmeden önce kısaca bu kanunun temel amaç ve hedeflerinden bahsetmek istiyorum. Kanunun ana hedefi Türkiye’nin ekonomik, ticari ve finansal açılardan hukuki kavram ve mekanizmalara sahip, uluslar arası rekabete uyumlu bir altyapısı olmasını sağlamaktı. Bu doğrultuda ülkemizi 2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokmak gibi uzun vadeli hedeflere hazırlamak ve aynı zamanda da bir bilgi toplumu yaratmaktı. Tabi kanunun belki de en önemli işlevlerinden biri de Türkiye’nin gelişiminde büyük engel yaratan kayıt dışı ekonomi ile mücadele etmekti.
Günümüzde tüm dünyada tüketim toplumundan sürdürülebilir topluma geçişin sancılarını yaşıyoruz. Brundtland Raporu’nda bahsi geçen sürdürülebilir kalkınma, “bugünün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetinden ödün vermeden karşılamak” anlamına gelmektedir.
Sürdürülebilir kalkınmada çevresel, ekonomik ve sosyal etkilerin dikkate alınması ve bunlar arasında bir dengenin sağlanması esastır.
Yeni Türk Ticaret Kanunu’na baktığımızda küreselleşmenin getirdiği, ticari, hukuki, finansal, çevresel ve sosyal gerekliliklerin sürdürülebilir bir kalkınma ile desteklenmesini mümkün kılacak bir altyapı oluşturulmaya çalışıldığını görebiliriz. Avrupa Birliği Müktesebatı’na uyumlu olan bu kanun, özellikle paydaş kavramına yaklaşımı ile özel bir yapıya sahiptir. Yeni TTK’ya göre işletmenin hissedarları işletmenin tek sahibi olmayıp, çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler, yatırımcılar ve işletmenin etki alanına giren her kişi ve kurumun işletme üzerinde en azından gerçek bilgi edinme gibi bir hakkı olduğu öngörülmektedir. Bu konu ise şeffaflık gerektirmektedir. İşletme ortaklarının şirketten borç almasının engellenmesinin, Uluslar arası Finansal Raporlama Standartlarına geçişin, bağımsız denetime tabi olmak ve bağımsız denetimden geçmiş bilanço, kar zarar, sermaye değişim ve nakit akım tablolarının herkesin korkulu rüyası haline gelen web sitesinde yayınlanmasının ardında yatan sebep hep işletmenin paydaşlarının doğru bilgiye ulaşmasını sağlamak ve bilgi toplumunun yaratılmasına katkıda bulunmaktır. Burada genelde karşımıza çıkan argüman şu şekilde olmuştur “Neden rakibim, müşterim ya da çalışanım benim ne kadar kazandığımı bilsin ki?”. Cevabı şu, aslında rakibimiz de, müşterimiz de çalışanımız da hep beraber aynı geminin içindeyiz. Bu gemi ile belli bir hedefe ulaşmak istiyorsak kendi çıkarımızı maksimize etmeye çalışırken tüm sistemin de çıkarını gözetmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Eğer zaten şeffaflık ilkesi herkes için geçerli ise ve eksiksiz olarak herkes buna uymak zorunda ise herkesin uyduğu bir kural kimse için bir rekabet dezavantajı yaratmayacaktır. Vergi Usul Kanunu yerine kullanılacak Uluslar arası finansal raporlama standartları ise muhasebenin vergi ödemek amacıyla tutulmasından ziyade bu standartlarla hazırlanan finansal tabloların kullanıcılarına gelecek adına sağlıklı karar verebilmesini sağlamaktı.
Kanunu incelerken bazı maddeleri diğer ülkelerin ticaret kanunları ile karşılaştırma imkanı edindim. Örneğin borç alma konusu İngiltere ve Fransa’da var ama Amerika ve Almanya’da henüz yok. UFRS’ye uyumlu muhasebe standartları İngiltere ve Almanya’da seçime tabi. KOBİ’lere yönelik UFRS’ye uyumlaştırılmış Finansal Raporlama Standartları ise İngiltere, Fransa, Almanya ve Amerika arasında sadece İngiltere’de mevcut. Grup şirketleri tanımı İngiltere, Almanya ve Amerika’da var, Fransa’da ise kontrol tanımı yapılmış, grup şirketi ise tanımlanmamış. Web sitesi zorunluluğu borsaya açık şirketler haricinde pek olan bir uygulama değil. Elektronik genel kurul için örneğin Almanya’da hukuki bir altyapı tanımlanmamış. Vakıfların şirket hissesi alabilmesi imkanı ki bu özellikle vakıf üniversitelerinin yatırım yapabilme ve iş dünyası ile olan ilişkilerini geliştirebilme açısından çok önemli bir konu çok az yerde var. Yönetim Kurulu’nun 1/4’ünün üniversite mezunu olması şartına karşılaştırdığım ülkelerde rastlamadım.
Çok daha uzun bir karşılaştırma yaptığım ama yukarıda sadece birkaç örnek verdiğim bu hususlar aslında yeni kanunumuzun bizi uyumlaştırmanın ötesinde bir yandan geleceğin ekonomilerini şekillendirecek olan sürdürülebilir kalkınmaya teşvik ederken bir yandan da ülkemizi “muasır medeniyetlerin üzerine taşıyacak” bir altyapıya hazırladığını görebiliriz.
Buradan taslaktaki değişikliklere tekrar geri dönersek adli para cezalarının idari para cezasına çevrilmesi başka bir deyişle ekonomik suç teşkil eden unsurların ekonomik yaptırımlarla cezalandırılması, resmi belgelerdeki bazı bürokratik zorunlulukların kaldırılması, ticaret sicilindeki düzenlemeler olumlu olarak nitelendirebileceğimiz konular. Ancak web sitesinde bulundurulması gereken bilgilerin sınırlandırılması, ortakların şirketten borç almasına izin verilmesi, uluslararası platformda aynı lisanı kullanmamız ve finansal tablolarımızın anlaşılır olmasını sağlayan Uluslar arası Finansal Raporlama Standartları yerine Vergi Usul Kanunu’nun referans gösterilmesi, KOBİ’lere yönelik muhasebe standartları tanımının kaldırılması, bağımsız denetim yaptıracak şirketlerin Bakanlar Kurulu’nun kararına tabi olması gibi kararları yukarıda bahsetmiş olduğum sürdürülebilir kalkınma ve buna dayalı bilgi toplumu prensibinden bir geri adım olarak nitelendiriyorum. Bu da bana göre diğer ülkelerden daha ileri bir kanun kullanabilecekken onlara yakın seviyede bir kanunun yürürlüğe girmesi anlamına geliyor. Tabi yakın gelecekte diğer ülkelerin ticaret kanunlarında küresel ticaret ve sürdürülebilir kalkınmanın gereklilikleri doğrultusunda yapılacak reformların bizim kanunumuzu yine geride kalır bir duruma getirme ihtimali yüksektir.
Her ne kadar taslakta bahsi geçen değişiklikler bana göre kanunun temel dayanaklarını zedelemiş olsa da yeniliklerle dolu bir kanuna kavuştuğumuz için memnun olduğumu söyleyebilirim. Ümidim ise son anda yapılan bu değişikliklerin ileride tekrar gündeme alınması ve mümkünse bazılarının da en azından peyderpey eski haline geri döndürülmesi. Aksi takdirde ne yazık ki bugünü yaşarken özellikle ekonomik sürdürülebilirlik bağlamında gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetlerinden ciddi ödünler vereceğimizi düşünüyorum. ”
Email: icoskun@mazarsdenge.com.tr
Website: http://www.mazarsdenge.com.tr/
* Bu makale Dünya Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
Yorum yok